Yılın Kelimesi ‘Kalabalık Yalnızlık’

New York’tan Kalabalık Yalnızlık ve Türkiye’nin Hali

Özgün Kabacaoğlu
3 min readDec 23, 2024
Kaynak: Pixabay

Türkiye’de yılın kelimesi, kalabalık yalnızlık.

Bu kavramın işaret ettiği şey, tüm dünyada yaygınlaşan bir durum. Ama Türkiye’de arızalar çok daha sert yayıldığı için bizi daha fazla deşiyor.

Bu sorunla alakalı olarak ABD’ye geldiğimde ilk gördüğüm şey şu oldu:

Amerikalılar, birer birey. Birey olarak hareket ediyor, karar alıyor ve yaşıyorlar. Lakin çok da yalnız sayılmazlar. Zira hemen hepsi birtakım topluluklara dahiller. Bu topluluklar, bir kardeşlik hissiyatı içinde olmalarına ve zorlu hayat dertlerinin karşısında durabilmelerine olanak sağlıyor. İlaveten bu insanlar çokça eğlenebiliyor, gezebiliyor. Birlikte partiler yapıyor, yazları parklarda kamusallaşıyorlar. Hep bir grup aktivitesi içindeler.

Buralara gelmeden önce Amerikalıların güçlü bireyselliklerinin onları yalnızlığa ittiğini düşünüyordum. Yanılıyormuşum. Artık anlıyorum ki asıl Türkiye’de yalnızmışız.

Türkiye’de son yıllarım yorucu ve çok yalnız geçti. Çevremde insan dolu ama düştüğünde yanında olan azdır. Çıkmanı isteyen de pek azdır. İşte kalabalık yalnızlık dedikleri bu. Bir avuç iyi insan ile kalıyorsunuz. Elbette onlarla mutlusunuz, iyi ki varlar. Bu durum bir yana, kalabalık içinde yalnız olduğumuz gerçeği de değişmiyor.

Peki, niye bu durumu yaşıyoruz?

Türkiye’de birey olamadığımız bir sosyal iklime sahibiz. Çünkü birey olmak için modern olmak gerekir, ki Türkiye çoğu konuda geleneksel kalıplarını yıkamamıştır. Geleneksel bir toplum bireyi sevmez, yeniliği icat çıkarma diyerek aşağılar. Konuşanı bastırır. İstediği şey, topluluk içinde sürünegidenler olmaktır.

Fakat daha derinlemesine bakıldığında, Türkiye geleneksel bir topluma da tam uymuyor. Yani şu olsa o da güzel olacak; geleneksel bir toplumuz ve buna uygun kalıplarımız olacak. O vakit, birey olmasak da bir topluluk üyesi olarak var olacak ve güvenlik içinde yaşayacağız. Türkiye ne yazık ki buradan da uzakta. Zira haklı olarak en az iki asırdır modernleşmek için uğraşıyoruz. Ve bu hal geleneksel toplumu da aşındırdı. Bunun neticesinde, geleneksel grup kültürü de fena biçimde ortadan kalktı. Başka bir ifadeyle, gelenekseliz diyenler de geleneklerin gereğini yapmak gerektiğinde, yani dayanışmak gerektiğinde, yardım etmek gerektiğinde, ortada görünmüyorlar.

İşte bu hal neticesinde Türkiye, en kötü pozisyonunda! Ne o ne bu! Geleneksel toplum olsa, modern dünyanın gücü karşısında yok olur. Modernleşse, gelenekselliği seven kafalar buna izin vermiyor. Neticede kendinden menkul değerlere sahip, kendini boy aynasında gören muktedirler yaratan, kapalı devre bir halimiz ortaya çıkıyor.

Türkiye bu hal içinde, bireyi boğan bir iklime sahip. Neticede bireylerden oluşmadığımız için bireylerin ortaya koyabilecekleri modern cemiyetlerimiz ve kardeşlik gruplarımız-kulüplerimiz yok. Bunun yerine, modernizm karşısında kötürüm kalan, işlevini kaybetmiş arkaik güdülerle hareket eden kafalar ve onların tekelindeki gruplaşmalarla cebelleşiyoruz. Bunun neticesinde Batı’nın aygıtlarına sahip olsak da arkaik kafayla hareket edip aygıtları elimizde patlatıyoruz. Bu yolda nice beyni kaçırıyoruz, kaçamamış olanı gömüyoruz.

İşte elimizde patlayan bu ortam, bu hayat, bu algılar zinciri. Sonunda kalabalık içinde yalnızlaşıyoruz. Zira hepimiz bir taraftan modern olana koşmak istiyoruz ama diğer taraftan gelegelmiş şeylerin konforunu seviyoruz. Ama ne konfor! Ortada konfor olmadığını göremiyoruz. Konfor yok, çünkü ortada bir çatışma var. Bu çatışma, modern-gelenek çatışması. İşte biz burada bir illüzyona giriyoruz. Bu çatışma içinde nice bireyin silinmesine göz yumuyoruz. Zira konfor alanımız dağılsın istemiyoruz, tadımız kaçmasın istiyoruz.

Neticede, olan haksızlıklara göz yumuyoruz ve kendimizi konforlu alan illüzyonuna daha çok gömüyoruz. Ve bir gün, biz de bazı dertler sahibi olunca oklar bize dönüyor. Belki çocuğumuz, belki işimiz, belki siyasi düşüncelerimiz, belki aile içi dengelerimiz yenilik gerektiriyor. Bu yenilik arayışı birey olma yolcuğunu başlatıyor. Ve işte o an, artık istenmeyen biz oluyoruz. Dün sustuğumuz, görmek istemediğimiz ezilenlerin kervanına katılıyoruz. Kalabalık içinde yalnızlaşıyoruz.

Bu ahvalde yapılması gereken şey, bir karar vermek; biz, ne olmak istiyoruz? Önümüzdeki süreç, bu kararın verileceği bir dönem olacaktır. Biz geleneksel bir toplum mu olalım yoksa bireylerden oluşan modern bir toplum mu? Ne olursak olalım, net olalım. Zira koca bir yalan içindeyiz; modern olanı sevdiğimizi söyleyip esasta sevmediğimiz bir düzen yürümüyor, yürümeyecek. Ya da atasözündeki gibi; “ya olduğun gibi görün ya da göründüğün gibi ol.” Bu söz, en fazla da seküler camiaya ve onun gruplarını oluşturan kişileredir. Birey olmak mı geleneksel bir toplumun cemaat üyesi olmak mı, hangisini seçeceğimize karar vermek zorundayız.

Sign up to discover human stories that deepen your understanding of the world.

Free

Distraction-free reading. No ads.

Organize your knowledge with lists and highlights.

Tell your story. Find your audience.

Membership

Read member-only stories

Support writers you read most

Earn money for your writing

Listen to audio narrations

Read offline with the Medium app

--

--

Özgün Kabacaoğlu
Özgün Kabacaoğlu

Written by Özgün Kabacaoğlu

Historian, PhD. Candidate, Visiting Researcher at Columbia University, Studing on the Ottoman-French comparison

No responses yet

Write a response