Şenay Gürler ile Söyleşi
Şenay Gürler ile İzmir’e, hayata ve kendisine dahil…

Merhaba… Yıllardır İstanbul’da yaşayan birisi olarak kendinizi nasıl tanımlıyorsunuz? İzmirli mi, İstanbullu musunuz?
Ben her şeyden önce İzmir’de doğdum, İzmir’de büyüdüm. Benim için anlamı çok farklıdır bu şehrin. İnsanları çok özel, çok değerlidir.
Lakin İstanbul’da bulduklarım da burada yok. İstanbul hem en güzelin hem de en çirkinin, yani enlerin bulunduğu bir şehirdir. Ve ben de İstanbul’un bu tarafını çok seviyorum. Ayrıca kozmopolit bir şehirde yaşamak bana çok şey katıyor. Sanırım, İstanbul’u seven bir İzmirliyim…
Peki, İzmir için neler dersiniz? Sizce nasıl bir şehir olmalı gelecekte? Markası, vizyonu ne olmalı?
Bu sadece İzmir’i düşünerek verilebilecek bir karar değil. Bu şehir ne olmalı sorusuna birçok cevap verilebilir. Aslında Türkiye geneline baktığımızda da aynı sorunlar birçok şehir için var. Ülkemizdeki şehirlerin en büyük sorunu da çarpık kentleşme ve altyapı yetersizliği. Siz, İstanbul’da büyük gökdelenler dikiyorsunuz ama o gökdelenleri taşıyacak şehir altyapısı var mı yok mu bakmıyorsunuz.
İzmir dendiğinde biliyorsunuz EXPO 2020 süreci de söz konusu. Bu konu hakkında neler dersiniz?
İzmir EXPO’yu alabilir mi? İnşallah alabilir. Elbette hepimiz çok seviniriz. Yalnız bizim en büyük sorunumuz, bu tür durumlarda şehirlerin sadece makyajına bakmamız. Örneğin İzmir Körfezi tekrar kirlenmeye ve rahatsız etmeye başladı.
Benzer sorunlar başka konularda İstanbul’da da yaşanıyor. Örneğin İstanbul Kültür Başkenti oldu ve çok güzel etkinlikler yapıldı. Peki şehirlerin yaşayanları ne kazanıyor? EXPO söz konusu olduğunda da bunlar daha ciddi düşünülmeli. Sadece tanıtımla bu işler olmuyor. Şehrin kültürüne değer katmak, markasını ortaya koymak şart. Ne olacağımızı bilmeliyiz.
Birazda Avrupa Yakası’nın Fatoş’undan bahsedelim. Karaktere can verdiniz. Fatoş’u seviyor musunuz?
Fatoş’u tabi ki seviyorum. Benim için çok özel bir karakterdi Fatoş. Her şeyden önce özgür, kendi kararlarını kendi verebilen bir kadındı. İstediğinin üstüne giderdi. Aynı zamanda iyi niyetli ve yardımseverdi. Zaten hem kadınlar hem de erkekler çok beğendi bu karakteri. Bu nedenlerle de Türk dizi tarihindeki çapkın kadın tiplemeleri içinde de ayrı bir yere sahiptir.
Tanrıverdi ile de aşk yaşamışlardı. Fatoş — Tanrıverdi aşkı için neler dersiniz. Malum ciddi bir yaş farkı vardı. Gerçek hayatla bağdaştırabiliyor musunuz?
Aslında dizinin o safhasında Fatoş’un aldatılmış, çocuklu bir kadın olduğu gerçeğiyle yüzleşiyoruz. Başına bu türden hadiseler gelince de dolayısıyla kendi başına hareket etmeye başlamış. Belki de tekrar aynı üzüntüleri yaşamamak için bağlanmaktan kaçınmış. Fakat aşık olduğunda da sadık ve aşkının peşinden gidiyor. Tanrıverdi ile ilişkisinde de böyle oldu. Yaş farkı ise bence gerçek hayatta da önemli değil. Bir insan seviyorsa anlaşıyorlarsa neden olmasın. Baştan yaş farkına takılmak önyargı gibi geliyor bana.

Sizin, dizi, film ve seslendirme çalışmalarının yanında tiyatrocu kimliğiniz de var. Kurucusu olduğunuz Craft Tiyatroları ve atölyenizden biraz bahsedebilir misiniz?
Craft Tiyatroları ve oyunculuk atölyemiz henüz çok yeni, bir yaşında diyebiliriz. Üç kurucusundan biriyim. Kendi cebimizden yatırarak, emeklerimizle kurduk. Şuanda da maddi bir dönüşü yok. Uğrak Yeri adlı bir oyunla başladık. Eşcinsel oğlunu kaybeden bir anneyi anlatıyor. Bende Kayıp adlı oyunda yer alıyorum.
Oyun, 11 Eylül olaylarında ABD’de geçiyor. Bir tarafta yer yerinden oynarken, insanlar ölürken, diğer taraftan da kendi dünyalarımızı idare ettirmeye çalıştığımızı görüyoruz..
Bir bakıma Türkiye’de de her gün bunu yapmıyor muyuz? Terör, trafik kazaları, üçüncü sayfa haberlerine sabah bakıp sonra bilindik dertlerle dolu günümüze başlıyoruz…
Aslında sadece Türkiye’de değil, bütün dünyada böyle… Dışarıda birileri acı çekerken, bazen gözlerimizi kapatıp kendi günlük sorunlarımızla boğuşuyoruz. İnsanlık böyle sanırım... Ayrıca ülkemize dışarıdan baktığımızda da bazı sorunlarımızın aslında küçük sorunlar olduğunu görebiliriz. Yabancı ülkelerde duyarsızca davrananlar az değil.
Oyunlara tekrar dönersek… Nerede sahneleniyor?
İstanbul Beyoğlu’nda sahne alıyoruz.
İzmir’de de oyunlarınızı sahneye koyma düşünceniz var mı?
Tabii ki evet. Esasen oyunlarımızın İzmir’de de gösterime girmesini düşünüyoruz. Fakat bahsettiğim gibi çok yeniyiz. Önümüzdeki sezon neden olmasın.
Birazda özel hayat. Malum yaz da geliyor. Sizin tatil yeri tercihiniz neresi?
Bütün ailem yaz tatilini Çeşme’de geçiriyor. Yaz tatillerini eskiden beri ya Foça ya da Çeşme’de geçiririz. Lakin ben pek gidemiyorum artık. Malum yazları film çekimleri veya başka projeler nedeniyle bütün yaz boyunca tatil yapmak mümkün olmuyor.
Burcunuz, tuttuğunuz takım… İnternete bakarsak yay burcusunuz. Beşiktaşlısınız. Lakin 1966 doğumlu olduğunuz bilgisine şüpheyle yaklaşıyoruz.
Burcum yengeç, internette bu tür yanlış bilgiler olabiliyor ne yazık ki…
İnternet deyince… Sosyal medya ile aranız nasıl? Twitter ve Facebook hesabınız sizin mi? Malum meydanı boş bırakmamak gerekir. Hele ki İnternet söz konusu olduğunda…
Twitter hesabı benim. Facebook kullanmıyorum.
Günümüzde sosyal medyada yer almak şart. Her ne kadar yoğun olarak kullanamasam da Twitter’ı takip etmeye çalışıyorum. Hem vermek istediğiniz mesajları hemen verebiliyorsunuz hem de anında olaylardan haberdar oluyorsunuz.
Öyleyse tekrar dizilere dönelim. Malum çağımız popüler kültür çağı, herkes ünlü olma sevdasında. Siz bu alanda başarılı birisi olarak neler söylersiniz?
Popüler kültür gerçekten çok güçlü. Genel kanının aksine hep kötü de değil. İyi yönde de insanları etkileyebiliyorsunuz. Örneğin bir konuda toplumun dikkatini çekip duyarlılık geliştirebilirsiniz. Çocuk gelinler, kadın istismarı gibi konular buna örnek. Ünlü olma sevdasına gelince; bu dünyada bir anda şöhret olabilir bir anda da sönebilirsiniz. Ama kesin olan bu dünyada başarılı olmak için çok çalışmalısınız. Lafla olmuyor. Sürekli kendinizi geliştirmek zorundasınız. Zaten lafla popstar olma hayali kuranlar sönüp kayboluyor. Gerçekten çalışanlar ve yaptığı sanata sevdayla bağlı olanlar bir yerinden tutuyor.
İyi yönde etkileyebilir dediniz. Muhteşem Yüzyıl da bence böyle bir etki yaptı. Artık tarih merak edilen bir şey oldu. Siz izliyor musunuz?
Muhteşem Yüzyıl gerçekten muhteşem bir yapıt. Çok zor bir iş ve üstesinden başarıyla geliyorlar.
Fakat ben diziyi takip edemiyorum. Sürekli takip edilmesi gereken bölümler arasında ilişki bulunan yapıtları zaman azlığı sebebiyle izleyemiyorum.
Tarihin daha çok konuşulmasına gelince; dediğin gibi Muhteşem Yüzyıl ile tarih artık bir konuşma akçesi oldu. İşte popüler kültürün pozitif tarafına bir örnek daha. Fakat yine de popüler kültür hızlı tüketilir. Dizi bittiğinde normalde de tarihten zevk alanlar dışında konuşan kalmaz.
Çocuk gelinler, kumalık gibi konularla da ciddi anlamda ilgilendiniz. Hayat Devam Ediyor dizisinde de bir kumayı canlandırdınız. Fatoş’dan sonra zor olmadı mı?
Malum beş buçuk yıl Fatoş’u canlandırdıktan sonra seyircinin gözünde o karakter gibi gözükmeye başladım. Üstüme yapıştı diyebilirim. Mahsun Kırmızıgül’ün teklifine kadar hep Fatoş gibi karakterler teklif edildi. Kendisi böyle bir karakterin üstesinden gelebileceğimi düşünmüş olacak ki Cennet karakterini oynamamı istedi. Cennet karakterini canlandırmak bu sebeplerle benim için önemli bir deneyim oldu. Sanırım duyulan güveni de boşa çıkarmadım.
Kumalık ve çocuk gelinlere gelirsek; ben tek başıma elimden geleni yapıyorum, fakat bu konuda hem devletin hem de konu ile ilgilenen sivil toplum kuruluşlarının daha aktif olması şart. Her şeye rağmen toplumsal bilincimiz bu sorun hakkında yüksek düzeyde ve duyarlılıkla gelişmeleri takip ettiğimizi görüyorum.
Bu röportaj teklifimi mütevaziliğiyle kabul eden Şenay Hanım’a tekrar teşekkür eder, saygılarımı sunarım…
Özgün Kabacaoğlu — İzmir 2013
Not: Bu yayın daha önceden şurada yayınlanmıştır. Burada imla ve yazı akışı açısından gözden geçirilmiştir.